FOTOĞRAFIN TANIKLlĞlNDA EKOLOJİ KAVRAMI

FOTOĞRAFIN TANIKLlĞlNDA EKOLOJİ KAVRAMI

Bütünlüğünün bir parçası olduğumuz doğa; varlığımızın, uygarlıklarımızın, tarihin, geleceğin kurgulandığı sonsuz bir sahnedir. Doğa; kendi iç dinamiği, biçimsel özellikleri ile bizim bugüne dek onu gözlemleyerek-çözümlemeye çalışarak, ürettiğimiz tüm tanımlamalardan bağımsız kendine özgü bir fenomendir. Doğa, yaşamsal bütünlüğünü oluşturan her biri realite olan, canlı-cansız varlıkların aynı zamanda birbirleri ile olan diyalektik bağlantılarıyla örülü sarmal bir yapılanmadır. Diyalektik düzen ve eylem tüm canlıların birbirleri ile ve çevreleri ile olan ilişkilerinin temelidir. Böylesi bir ilişki ağı, doğadaki fiziksel ve biyolojik düzenin devamı ve dönüşümün temelidir. Bu ilişkiler ağının bir parçası olarak evrimleşen insan; kendi kendine tanımlayabilen gelişme adına sorular soran, araç gereç üreten ve kullanabilen, bu sayede uygarlıklar – kültürler yaratan bir canlı türüne dönüşmüştür. Bu donuşum surecinde ve halen günümüzde doğa, insan belirleyen, yönlendiren temel nesnel güç olması ile insanin doğaya karsı çıkısı, bir çelişki gibi görünse de bu çift yönlü etkileşim ve gelişimin özünü oluşturan bir olgudur. insanin tüm bu yaşamsal faaliyetleri gerçekleştirdiği doğanın bütününü kavrama – tanımlama çabaları, her uygarlık boyutunda felsefe, bilim, sanat dallarına temel sorunu olarak ele alınıp günümüz uygarlıklarının basamakları inşa edilmiştir. Farklı bir ifadeyle, yaşanan donemin sosyal, kültürel, ekonomik yapılanması insanların doğayı algılayış biçimlerini de belirler. Bu süreçte; doğa dinlerinin hakimiyetinde insan doğa güçlerinin kölesi iken, tek tanrılı dinlerin doğusu ile doğa, insan için tanrı tarafından yaratılmış bir kaynak olarak algılanmıştır. Eski Yunanlı düşünürler: “Doğanın akılla dolu olduğu”1 görüsünde birleşmişlerdir.Bati felsefesinin ilk filozofu olan Thales “neyin gerçek olduğu”, “neyin gerçekten varolduğu” sorularını sorarak, cevaplarını su’yun varlığı ile bulmaya çalışıyordu. Anaksimendros (M.Ö. 6.yy) sonsuz evren görüsüne, sonlu kütlelerden sonsuz varlık kütlesi doğamayacağı iddiası ile ulaşırken, Euklides geometrinin temellerini doğadan hareketle kuruyordu. Pythagoras (M.Ö. 6 yy) bilgi yoluyla saflaşarak evren ruhuyla birleşmenin yolunu varlıklar arasındaki matematiksel uyum ile kurgularken, Platon idea’lar evrenini, Aristotales (M.O. 384-332) mantık ve bilgi kuramın, geliştirdikleri doğa felsefeleri ile açıklıyorlardı. Varlıkların birbirleri ile ve insanin tüm çevresi ile olan ilişkilerinin çok yönlü gözlemlenmesi, tartışılması dolayısı-ile doğayı çözme gayretleri düşünce ve felsefe tarihinin de temellerini oluşturmuştur. Rönesans döneminde antik Yunan felsefelerinin yeniden canlanması tüm bu bilgilerin çağımıza taşınmasında ve donemin bilime verdiği önemle doğaya bakışı da yeniden şekillenmiştir. Rönesans döneminin atak ruhuyla doğaya hükmetme becerisinin artısı/insanlarda dogadan üstün oldugu sanısı ve heyecanının dogmasına sebep olmuştur. Her ne kadar böyle düşünülse de su, rüzgar ve insan gücüyle şekillenen dönemlerde doğa ile uyumlu bir yasam korunurken, teknolojik ilerleme ile birlikte insanin doğaya yaptığı müdahalelerin boyutları ve algılayışı da değişime uğramıştır. Bu durumu Jean-Paul Deleage “…. Sanayi Devrimi sonrası farklı bir doğa görüşü aşama geçerlilik kazanmaya başlamıştır. Bu görüş doğayı, teknoloji yoluyla ekonomik ve parasal ölçütlere uygun olarak fayda sağlanacak fiziksel ve biyolojik bir gerçeklik olarak algılıyordu.”2 diyerek belirler.İnsan ve doğa arasında yaşanan tüm bu ilişkiler her dönemde estetik boyutu ile sanat eserlerinde karşılığını bulmuştur. Tarihi oluşturan tüm uygarlıklarda,kültürlerde doğa, tüm yönleriyle tanımlanırken sadece ” dışsal doğayı ya da gerçekliği değil, onun bir parçası olan toplumsal sistemi ve bu sistem içindeki insanların kimliklerini ve gündelik etkinliklerini de anlamlandırmıştır.”3 Bu anlamlandırmalar içinde oluştukları kültürlere özgü olmalarına karsın, doğa yoluyla kendi gerçekliklerini saptama çabaları oldukları için, üretim biçimleri ve genel kodları ile evrenseldirler. Bu nedenle de efsaneler ve mitler daima varolmuştur. Tüm efsane ve mitlerde doğa : yaşamsal bütünlüğü oluşturan toprak – hava – su – ateş elementleri ile simgelenen güç, güzellik, kutsallık, bereket d… kavramlarının karşılığı olmuştur. Bütün bu göstergeler aslında insan doğası ile vahşi doğanın yakın ilişkili oldugu ve tüm dilsel, kültürel farklılıklara rağmen, temelde insanların tek bir tür olarak birleşmesini sağlayan duyusal ve duygusal özelliklerinin aynı oldugunun kanıtıdır.Edward O.Wilson’un Doğanın Gizli Bahçesi* yapıtında belirlediği gibi ” beyin,makinelerin düzenlediği bir dünyada değil, biomerkezli bir dünyada evrimleşmiştir.”
(Wilson, s: 153) Bu evrimleşme surecinde insanoğlu daima çevresini, dolayısıyla da doğayı değiştirmiş., kendi yasam alanlarını genişlettikçe başka türlerin hızla yok olmasına ve doğanın dengesinin bozulmasına sebep olmuştur. insan ve doğa arasındaki tüm bu ilişkiler ekoloji biliminin inceleme alanlarına girmektedir.Özellikle 20. Yüzyılın hızına yetişilemeyen buluşlar, savaşlar, hızlı nüfus artışının getirdiği problemler, sanayi atıklarının bir cevre felaketi olarak sürekli artması, su, toprak ve atmosfer kirliliğinin üst düzeye çıkarak doğal yaşamı ve insan hayatını tehdit etmesi ve benzeri sorunlar, iletişim araçlarının da etkisiyle, dünya nüfusunun büyük bir kısmının ilgi alanındadır. Gerek çevrebilim çalışmaları gerekse doğal felaketlerin ve doğayı tahrip sonucu oluşan olumsuzlukların, haber nitelikli ya da bilimsel amaçlı fonografik kayıtları ve bunların yayınlanması, sorunun büyüklüğünün daha iyi kavranmasını sağlamıştır. 15 Eylül 1971 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde kurulan Greenpeace4, gönüllü katılımla çalışan bir sivil örgüt olarak, dünyanın maruz kaldığı cevre problemleri üzerine yoğunlaşmıştır. 39 ülkede örgütlenen Greenpeace ekosistem, biyoteknoloji, genteknoloji, deniz-hava-kirliliği vb, konularda araştırma ve projeleri geliştirmekte, yaptığı ilginç eylemlerle gevre kirliliğine neden olan kuruluş ve devletleri afişe etmektedirler. Yine 1970 sonrasında National Geographic, Geo gibi popüler bilimsel dergilerin cevre problemleri üzerine yapılan çalışmalara yer vermeleri, fotoğraflarla saptamalarda bulunmaları sorunun, büyüklüğünün gözler önüne sermiştir. Dünya üzerindeki farklı ideolojilere sahip pek çok devlet ekolojik duyarlılığa sahip oldukları konusunda birleşmektedirler. Globalleşme hareketi üzerine çok yönlü tartışmalar olsa da ekolojik problemler konusunda dünya devletleri ortak görüşe sahiptirler. Ancak yine de ekolojik zararlar önlemek, gidermek adına yapılan girişimler son derece kısıtlıdır. Yine de 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından düzenlenen Çevre ve Gelişme Konferansına 120’den fazla devlet başkanının katilimi umut vericidir.Çevresel değişimler ve problemlerin saptanması için hükümetler tarafından gerçekleştirilen çeşitli çalışmaların bir ayağını da belirli bölgeleri yada sorunu temel alarak şekillenen projeler oluşturur. Bu projelerde fotoğraf etkili bir iletişim aracı ve görünür gerçeğin temsilcisi olma niteliklerinden dolayı daima kullanılmıştır/ kullanılmaktadır. Bu projelere ilk örnek olarak, Amerika Birleşik Devletleri’nde (http://www.greenpeace.org/informations.html) gerçekleştirilen Project Documerica’yi verebiliriz. Amerikan Hükümetince desteklenen ilk büyük projeye vahşi batının keşfi (1867-1871), ikincisi ise buhran yıllarında Amerikan halkının nabzını tutmayı hedefleyen Farm Security Administration (Çiftlik Güvenliği Projesi)( 1935-37) projelerinden içerik olarak ayrılan Project Documerica5 1972 yılında başlatıldı. Hükümete bağlı çalışan Environmental Protection Agency (EPA) tarafından çeşitli periyotlarda kiralanan fotoğrafçılar ile yaşam alanlarının iyi ve kötü yanları, hava kirliliği, atık alanlar ve bunlar arasına sıkışmış insanların gündelik yaşamını saptamayı hedefleyen proje 1980 yılında sonlandırılmıştır. Proje suresince elde edilen 400.000 fotoğraf, Epa’nin Waslıington’daki merkezinde toplanarak, dünyanın ilk bilgisayarlı fotoğraf kütüphanesinin temelini oluşturmuştur. Bu kütüphane projenin ilk yılından itibaren elde edilen fotoğraflan iş çevreleri, basın, okullar vb, kullanıcıların hizmetine sunmuştur. Projede yer alan Charles O’Rear, Gene Daniels, Blair Pitman, Marc St.Gil, Bill Shrout, David Huser, Le Roy Woodson, Bill Gilette vd, gibi fotoğrafçıların vizyonlarından yüksek gerilim hatları, fabrikalar, nükleer santraller, çöp atım merkezleri vb, alanlar 1950’li yıllara kadar hakim olan modernizme hayran, yüceltici bir bakış açısıyla değil, çevrede sebep oldukları değişiklikler ve eleştirel bir vizyonla fotoğrafa konu oldular. Bu projenin amacı, elde edilen fotoğraflar ve bilimsel sonuçlar çevre sorunlarının hangi boyutlara ulaştığı ve toplumsal boyutta şekillenmeye başlayan ekoloji bilincinin kanıtlarıdır.Bu yönde şekillenen bir diğer proje de 1983 yılında Fransa’da, Bernard Attain tarafından organize edildi. Mission Photagraphique de la D.A.T.A.R.6 (Delegation a I’amenagement du territoire et a I’action regionale) (Datar Fotoğraf Misyonu, Bölgesel Hareket ve Arazi Düzenlemeleri Bölgesel Delegasyonu) adını taşıyan projede, seçilen fotoğraf sanatçılarından her birinin, ülkenin bir bölgesini ele alarak, değişen sosyolojik yapıyı ve yeniden şekillenen çevreyi saptaması istendi. Bu fotoğrafçılar, önceki eserleri göz önünde bulundurularak halk meclisi tarafından belirlendi. Projede yer alan sanatçılar; Gabriela Basilico, Tom Dranh, Gilbert Fastenaekens, Jean-Louis Garnell, Werner Hannegel, Suzanne Lafont, Sophie Ristelhueber, Raymond Depardon, Robert Doisneau, Josef Koudelka, Richard Pare, Frank Golhke, Lewis Baltz, Herve Rabot vd, sanatçıların vizyonlarında deniz kıyıları, endüstri alanlar,kentlerin yeni yüzleri, inşaat alanları vb, yapılanmaların görünümlerini kaydetmişlerdir.1998-2000 yılları arasında gerçekleştirilen National Millenium Survey (N.M.S)7 projesi James Enyeart (Santa Fe Collage’deki Marion Center for Photography Yöneticisi) tarafından planlanmış, John S.Knigh ve Harold and Ester Edgeston fonları tarafından desteklenerek hayata geçirilmiştir. Projede Amerikan ruhunu, yasam ve kültürünü kaydederek milenyumda toplumsal bir sentez hedeflenmiştir. Projede 35 fotoğrafçı, 15 yazar çalışarak, Amerika’nın karmaşık etnik yapısı, göç olgusu, tüketim çılgınlığı, yaş ve cinsiyet farklılıklarına rağmen her toplumsal birlikte Amerikan ruhunun yapılanması saptanmaya çalışılmıştır. Bu projede yer alan sanatçılardan John Pfahl’in* örneklerinde de görüldüğü gibi değişen çevremiz ve ekolojik problemler üzerinde durulan konuların basında gelmektedir.Özetlenen üç ciddi boyutlu projede, fotoğrafın var olan gerçekliği saptama özelliği, ekolojik problemlerin kaynağı olan olgular saptamaya yönlendirilmiştir. Projelerde fotoğraflarla saptanan gerçeklikler ayni zamanda resmi kayıtlara geçmekte ve bilgisayarlar-Internet ağı sayesinde çok geniş bir dağılım ağına sahip olmaktadır. Bu sayede, sorunların saptanması vb, bilimsel verilerin ötesinde, fotografik olarak projelerde ağırlıklı olarak değerlendirilen landscape ve citiscape fotografik türleri, gelenekselleşmiş olan doğanın, çevrenin, kentin güzelliklerini gözler önüne seren tarzları ile değil, buğun yaşadığımız çevrelerin karmaşasını, olumsuz özelliklelini belirleyici bir şekilde değerlendirilmişlerdir. Bu, ayni zamanda landscape ve citiscape fotoğrafındaki estetik dönüşümlere de işaret eder.Bu projeler dışında ekolojik problemlere ait fotoğraflar Magnum ve Black Star gibi fotoğraf ajansları tarafından da arşivlenmektedir. Bunlara örnek olarak Magnumdan; Bruce Davidson, Coney Adası (1966), Çöpler Arasından Özgürlük
1992 yılında Rene Burri, Alamagard Desert, New Meksico fotoğrafında da aynı gerçeği farklı bir yorumla vurgulamıştır.

Çingene yaşamını konu alan fotoğrafları ile tanınan Josef Koudelka*, 1990’larda basladiği yeni serisinde ekolojik sorunlarla değişime uğrayan çevremizi konu edinmiştir. Panaromik fotoğraf makinesinin, gözü tatmin edici, etkileyici geniş vizyonu ile Çek Cumhuriyetindeki kömür madenleri, asit yağmurları ile tahrip olan doğayı saptamıştır. Koudelka’nin bu serisi bize Wynn Bullock’un 1960’lardaki Erozyon fotoğrafını çağrıştırmaktadır.Citiscape’leri ile tanınan İtalyan Fotoğrafçı Thibout Cuisset* vizyonun bir parçası olarak ele aldığı tahrip edilmiş doğa, değiştirilmiş cevre görünümleri ile dikkat çeker. Gelişen kent ile bozulan tahrip edilen doğa, yapısındaki renk uyumluluğu ön plana çıkartılarak saptanmıştır.Örneklediğimiz bu fotoğraflarda, çeşitli nedenlerle tahrip ettiğimiz çevremiz farklı sanatçıların vizyonundan çağdaş sanat anlayışı çerçevesinde, özgün olarak yorumlanmıştır. Bu fotoğraflar ayni zamanda landscape fotografik turunun yeni bir açılımına da işaret etmektedir. Temelde, yarattığımız dünyayı saptamakla şekillenen landscape fotoğrafı, 1970’lere dek Ansel Adams’in vizyonu ile örnekleyebileceğimiz mükemmel bir teknik üstünlükle, doğanın yüceltildiği, güzel kavramının karşılığı olan fotoğraflarda tanımlanmıştır. Bu özelliklerini günümüzde de korumakla birlikte Richard Misrach: 1949 Los Angeles doğumlu. 1979’da John Simon Guggenheim Memorial bursu kazandı. 1973, 1977, 1984’de National Endowment for the Arts bursunu kazandı. Bağımsız fotoğrafçı olarak çalışıyor.Josef Koudelka: (Çekoslovakya, 1938) Doşu Avrupa, ingiltere, irianda ve Ispanya’da 1962’den beri yaptığı belgeselleri ile tanmir. Prag Teknik Universitesinden lıava balonlan mühendisi olarak mezun olduktan sonra 1961-67 arasinda mulıendis olarak galısti. ilk fotograf sergisini 1961’de Prag’daagti. 1962-70 arasi freelance fotografci olarak galtşti. 1965-70 arasi Prag Divaldo Tiyatrosu ve Tlıeatrezu Branoan’nun resmi fotoğrafçılığım yapti. 1970’de Prag’dan aynldi. 1980’e kadar ingiltere’de yaşadi.1971’de Magnum’a katildi. 1970’de Robert Capa Memorial Award ödülünu aldi. 1978’de Prix Nadar,1980’de United States National Endowment for tlıe Arts Plıotograplıy Grand Ödülünu aldı. Son yıllardaParis’te yasamaktadır.’Tlıibout Cuisset: 1958 Maubeuge dogumlu. Paris’te yasiyor. 1982’den beri fotogYaf gekiyor. Ozel bir egltim almadan kendisini yetiştirmis. 1985’den itibaren aldığı burslarla Fas, Misir, Venezuella, Sicilya, Avustralya, isvigre, Endulus’U ziyaret ederek citiscape ve landscape fotograf uretiyor. 1992-93 yillarıni burslu olarak Italya’da gecirir. 1997 yilında Turkiye’yi ziyaret etmiştir. 1987 “LIayal Edilen Avrupa Selıirleri” Amsterdam üstüne Bir Kitap, Autrement Yay., 1988 “Sicilya, Bir şehir Dört Fotoğraf’ Carza Yay., 1991 “isvigre’de Yeni Yollar” Sergi Kataloğu, Avrupa “Fotograf Ödulleri” Sergi Katalogu, 1993 “Italya Peysajlan” sergi kataloğuHeykeli, Miguel Rio Branco, Ormansızlık ve Inge Morath, Kızıl denizin yakınlarında, Iran, 1956 tarihli gibi ilk örnekleri verebiliriz.
Black Star Picture Collection’da yer verilen Charles Mason, Zehirli Gaz Sızması, Nik Wheeler, California Isabel Gölü, David Türnley, Aral Denizinin Ölümü, Harold Stucker ve Peter Türnley’in Petrol Atıkları ile Foklar objektifinden arşivlere kazandırılan fotoğraflar 1980 sonrasına tarihlenmektedir.

Projeler ve fotoğraf ajanslarının yanı sıra bağımsız fotoğraf sanatçılarının vizyonlarında da ekolojik sorunlar güncelin ve sanatçı duyarlılığının çağdaş sanatsal karşılıkları olarak yer almaktadır. Bu sanatçılardan ilk ve önemlilerinden biri Wim Wenders1* tir. 30’tan fazla kısa ve uzun metrajlı filme imza atmış olan Wenders için, gezdiği, kaldığı ülkeleri kentleri fotoğraflamak bir tutkudur. Bu fotoğraflarda Wenders saptamanın ötesinde, kendini arayış ve insan varlığını sorgulayan, uygarlığın izlerini takip eden bir tutum sergiler. 1988 yılında uzun bir süre kaldığı Avustralya’ya ait fotoğraflarında da bu etkiyi görmemiz mümkündür. Klasik vizyonda ele alınan çöl fotoğraflarının grafiksel hatlarından ve ışık-gölge dengesi ile kurulmuş cazibeli görünümlerinden uzak olan bu fotoğraflarda; Avustralya çöllerinin insanlar tarafından değiştirilmiş çehresi saptanmıştır. Maden ocakları, tren istasyonları, terk edilmiş evler, araba mezarlıkları vb, yapılarla şehirlerin çevresindeki acık alanlarda tahrip edilmiştir. Çünkü çöl, edebiyatta şekillendiği gibi boşluğunda sonsuzluğunda insanın kendini bulduğu bir alan olmanın ötesinde, petrol ve maden rezervleri, atom araştırma merkezleri vb, komplekslerin, silah denemelerinin vb, yapıldığı, nükleer atıkların gömüldüğü bir alandır. Bu nedenle, özellikle son yıllarda çölün öldürücü niteliği ön plana çıkmıştır. Bu özellikleri ile çöl; Richard Misrach’ın Desert Cantons (New Mexico On. Yay., 1987) ve Bravo 20. Tlıe Bombing of tlıe American West (Jolın LIopkins On. Yay:, 1990) albumlerine konu olmustur.

* Wim Wenders: 1945 Dusseldorf doğumlu. 1964-65 filozofi dersleri aldı, 1966-67; Paris’te bakir kabartma işinde çırak olarak gelişti. 1967-70; Hoclıshule fur film und Ferselıen (Film ve Televizyon Akademisinde çalıştı.) 1968-72; “Film kritik” ve “Suddeutsche Zeitung”da film eleştirileri yazdı, 1971; Filmverlag Autoren’in kurucu üyesi oldu. 1975; Road Movies Co. Fonlaştırdı. 1984’ten beri Güzel Sanatlar Akademisi üyesi, 1989; Paris Sorbonne Üniversitesinden Onur Doktorası aldı, 1991; Friedrich-Wilhel-Murnav Ödülü, Brelefeld, 1991’den bu yana Avrupa Film Akademisi Başkanı, 1993’den beri Film ve Televizyon Akademisinin Onur Profesörü, 1995; Fribourg Üniversitesi ilahiyat Doktorası ile onurlandırıldı.Verilen örneklerden de rahatlıkla algılanabileceği gibi, landscape ve citiscape fotoğrafik anlatım biçimleri, değişen çevre koşullarına ve gelişen ekoloji bilincine bağlı olarak yeniden yapılanmaktadır.

1 -R.G.Collingwood, Doğa Tasarımı, Çev: Kurtuluş Dinçer, imge Yay., Ankara, 1999, s: 12

2 -Jean-Paul Deleage, “Ekonomi Politiğin Eko-Marksist Eleştirisi”, Marksizim ve Ekoloji, Der: G.N. Demiler, M.Duram, G.Ozgur, Oteki Yay., Ankara 2000, s: 61

3 -John Fiske, İletişim Çalışmalarına Giriş, Çev: Süleyman Turan, Bilim Sanat Yay., Ankara, 1992, s: 152
* Tubitak Populer Bilim Kit, 1st., 1999, Qev: Aslı Bigen,

4 -Photography Year 1973, Time-Life Books, New York, 1973, s. 60-78

5 -History of Photography

6 -Terasa LIamge Giovanza; “On a Grand Scala: Landscape Plıotograplıy”, OCLC First Researclı, Wilson Seket Plus
* John Pfahl: (1999 New York) Rochester Institute of Techonology Üniversitesinde Fotografik Sanatlar ve Bilim Okulunda öğretmen olarak çalismakta. 1990’da Albright Knox Gallery’de retrospective sergi açtı. Yayınları; Altered Landscape (The Friends of Photography, 1981), A Distanced Land (Univercity of N.Mexico Press, 1990). Pfahl en son “Tainted Prospects: Photographers and the Compromised Environment” Castellani Sanat Muzesi, Niagara Üniversitesi NY. 1991’de sergisini gerceklestirdi.